İktidar partisi için işler kötü gidiyor. Hayrettin Karaman ve Abdülkadir Selvi gibi çelik çekirdek içinde yer alan isimlerden gelen itirazların ve eleştirilerin çoğalması artık bir şeyleri düzeltme gayreti yerine “ben demiştim” kaydı olarak okunmalı.Kaporta haşat vaziyette, tekerlerden biri patlak, motor tekliyor ve araç bataklıkta patinaj yapıyor. Davutoğlu direksiyona geçmeyi başarsa bile bunca arızayı giderecek ve açılan arayı kapatacak zamanı yok. Erdoğan’ın AK Parti’de yol açtığı tahribat çok büyük. Dışarıdan söylenen bu durum tespitini “nifak” olarak algılayanlar, o zaman içeriden gelen işaretlere baksınlar. Erdoğan’ın meydanlarda kırmızı alarm hali veren tartışmalı sözleri doğrudan İktidar medyası tarafından sansürleniyor. Seçim için genel seferberlik durumundaki parti medyası, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini hangi akılla buharlaştırıp yok etmeye cüret edebilir?
Erdoğan bu sefer Kâbe, Kur’an gibi kutsalları kullanmakla yetinmiyor ve bir adım öteye geçip muhalefet liderini siyasî bağlamı içinde, tıpkı radikal İslâmcıların yaptığı gibi “Kur’an’ın emirlerine uymamakla” itham ediyor. Bu sözlerin sansürlenmesinin sebebi, ne kadar tehlikeli anlamlara geldiğinin çok iyi bilinmesi olmalı. İçinde “Allah’ın emirleriyle emretmeyenler kâfirdir” göndermesi, “İslâm’a uygun siyasî düzen” varsayımı var. Kısaca, geniş siyasî İslâm yelpazesini boydan boya kuşatan ve alamet-i farikasını oluşturan anahtar hüküm duruyor karşımızda. Dikkatinizi çekmek için tekrarımı mazur görün: Dinin kutsal değerlerini siyasete alet etmeyi çoktan geçtik, doğrudan İslâm’a dayalı bir siyasî düzen söyleminden bahsediyoruz artık. Cahil AK Partili sosyal medya trollerinin “ne var ki bunda?” sorusunu beklemeden vurgulayalım. “İslâm’a dayalı siyasî düzen” iddiası, hiçbir zaman “İslâmî düzen” getirmez, sadece indî yorumlarla kirli vaziyetine meşruiyet arayanlara hizmet eder.
Durum gerçekten tuhaf. Radikal İslâmcılığın devletin en tepesinde yeniden doğuşu ilk önce İslâmcılıkla maruf olanları rahatsız ediyor. İdeolojik bir itiraz değil bu, tam da AK Parti’nin bu kadar dar bir alana hapsedilmesinin yanlışlığını, yani seçim dinamiklerini hatırlatan haklı bir itiraz. Bu itirazın en çok da Ahmet Davutoğlu’nun beynini kavurduğunu tahmin etmek pek zor değil. Ahmet Davutoğlu, Erdoğan sonrası AK Parti için “yeniden doğuş” fırsatı idi. Tek şartı, zirvede köşesine çekilen Erdoğan’ı ve çevresini 17/25 gazabından korumak, buna karşılık yeni liderin önünü tamamen açmaktı. Bugün parti rekabetinde Davutoğlu’nun söylediklerinde, giriştiği polemiklerde bir sorun görünmüyor. Sorun bu meşrû kanalın önünde Erdoğan’ın oluşturduğu yüksek duvarlardan kaynaklanıyor. Aslında AK Parti bu duvarı aşıp diğer partilerle rekabet edemiyor ve mesajını kendi seçmenlerine bile ulaştıramıyor.
İktidar Partisi’ni seçim öncesinde iyi sıhhatte olsunlar tarafından yüzü-gözü çarpılmış gibi gösteren bu tuhaflık, somut sebeplerin değil bir psikolojinin, sadece liderlere özgü bir psikolojinin eseri. Davutoğlu bu garip psikoloji yüzünden kendi potansiyelini gerçekleştiremiyor ve aynı psikoloji tersinden AK Parti’nin seçim kampanyasına kimsenin veremeyeceği zararları veriyor. Davutoğlu galiba denedi. Tabasbus, dalkavukluk ve riyâ kokan fırtınaların Erdoğan’ın çevresinde ve onun için esmesi de Davutoğlu’nun denemesinin başarısızlıkla sona ermesinin işareti olarak okunabilir. Ar ve namus meselesi yaptığı seçimleri tamamladıktan sonra geride sadece yerine kimin geçeceği tartışması kalacak.
Davutoğlu, akademi dünyasında tartışılmaz bir değerdi. Hocalığın kuralı, yerine iyi bir halef bırakmak ve önünü açmaktır, siyasette ise adamı iliğine kadar boşaltıp posasını çıkartıyorlar. Ne yapabilir ki?