Evrimsel psikologlar, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırmakla suçlanırlar. Kimi örneklerde gerçekten de durum böyledir.
2011 yılında ünlü bir popüler psikoloji dergisinin blogunda siyah kadınların neden beyaz veya Asyalı kadınlara göre daha az çekici olduklarını konu edinen bir evrimsel psikoloji yazısı yayınlanır. Yazara (Satoshi Kanazawa) göre siyah kadınların daha az çekici olmaları “nesnel bir hakikattir”. Yazarın bu “hakikati” açıklama biçimi ise içler acısıdır: Siyah kadınlarda testosteron düzeyi daha yüksektir. Testosteron yükseldikçe, erkeksi özellikler belirginleşir ve çekicilik azalır. Yazı yoğun tepkiler üzerine siteden kaldırılmıştır.
Kanazawa, kendince güvenilir veriler kullanmıştı. Ancak bu verilerin toplandığı toplumun mevcut yapısını ve tarihini hiçe sayıp en basit biyolojik açıklamayı tercih etmişti. Hatası, biyolojiyi açıklamasına dahil etmek değil, ırkçılığın uzun süreli psikolojik etkilerini göz ardı etmekti. Irkçılığın insan tercihlerini nasıl etkilediğini gösteren bir belgesel, meramımızı çok iyi özetliyor.
“A Girl Like Me” (Benim Gibi Bir Kız) belgeselinde 21 siyah çocuktan, siyah tenli veya beyaz tenli iki oyuncak bebek arasında tercih yapmaları istenir. Çocukların 15’i beyaz tenli bebeği seçer. Çocuklar için siyah ten, kötülük ve çirkinliği çağrıştırır. Deneydeki çocuklar, oyuncak bebeklerin ne kadar erkeksi olduklarına göre değil, siyahların ABD toplumundaki konumuna göre tercih yapıyor gibi görünmektedirler.
Evrimsel psikologların favori araştırma alanlarından biri de cinsiyetler arası davranışsal farklılıkların evrimsel kökenidir. Bu çalışmalarda kilit kavram üreme stratejisidir. Evrimsel psikologlara göre erkeklerin ve kadınların cinsel ilişki, sadakat, eş seçimi gibi konularda farklı davranmalarının temel nedeni, üreme başarılarını maksimize etmek için farklı kısıtlara uymak zorunda olmalarıdır. Örneğin, bir erkek çok kısa süre içinde birden fazla kadından çocuk sahibi olabilir, öyleyse erkekler için çok eşlilik verimli bir üreme stratejisidir. Bu yaklaşımda kadın cinayetleri bile erkek üreme stratejisinin doğal bir sonucu olarak görülebilir.
Ekim ayında Evolutionary Psychology (Evrimsel Psikoloji) isimli dergide yayınlanan bir yazı, kadın cinayetlerinin arkasındaki temel motivasyonun kıskançlık olduğunu söylüyor. Yazının temel tezi şu: Kadının cinsel açıdan güvenilmezliğine karşı gösterilen tepkinin ardında, erkeklerin üreme kaynaklarının kontrolünü elde tutmak istemeleri yatıyor.
Çalışma, mitolojik ve tarihsel metinlerin incelenmesine dayanıyor. Yazıya göre tiranlar ve mitolojik tanrılar eşlerini, klasik yorumun aksine, ev içindeki iktidarlarını sorguladıkları için değil, cinsel açıdan güvenilmez buldukları için öldürüyorlar.
Bu çalışma bilimsel açıdan sorunlu: İncelenen kültürlerde (antik Yunan, Roma, Pers) ataerkillik, evlilik kurumu ve şerefe dayanan bir ahlak egemen. Ataerkilliğin, evliliğin ve şeref kavramının biyolojik kökenli olduğunu göstermeden, sadece katillerin motivasyonlarına (kıskançlık) dayanarak kadın cinayetlerini bir üreme stratejisi saymak temelsiz. Ayrıca her kıskançlık vakası cinayetle sonuçlanmadığına göre, cinayeti sadece katillerin motivasyonlarına dayanarak açıklamak da yersiz.
Bu tür çalışmalar politik açıdan da sorunlu. Kadın cinayetlerinde katilleri aklamak için zaten türlü gerekçeler uyduruluyor. Bu gerekçelere bir de üreme stratejisi gibi politik ve ahlaki açıdan yansız görünen “doğal” bir mekanizma eklendiğinde, katile katil demek daha da zorlaşacak.