TBMM (AA)- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İranlı psikoloji uzmanı Fathali Moghaddam'ın "Diktatörlüğün Psikolojisi" kitabında anlatılanların yüzde yüz Türkiye ile örtüştüğünü ileri sürdü.
Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 2013 yılı Mayıs ayında ABD ziyaretinde, Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'a, İranlı psikoloji uzmanı Fathali Moghaddam'ın "Diktatörlüğün Psikolojisi" adlı kitap armağan edildiğini anımsattı.
Kitabı incelediğini belirten Kılıçdaroğlu, Moghaddam'ın, "diktatörlük demokrasi sarkacı" diye önemli bir kavram geliştirdiğini ifade etti.
Sarkacın, saf demokrasi ile saf diktatörlük arasındaki süreci gösterdiğini anlatan Kılıçdaroğlu, kitaptaki, "Diktatörlük tek bir kişinin ya da hizipleşmiş bir grubun topluma hükmetmesi, emrindeki güvenlik güçlerini kullanarak politik muhaliflerini bastırmasıdır. Diktatörlüklerde bağımsız yasama ve yargıdan söz edilemeyeceği gibi, geçerli olan kanunlar toplumsal istekleri kulak tıkayarak, diktatörün ölçüsüz isteklerine kulak verir" ifadelerine yer verdi. Kemal Kılıçdaroğlu, "Herhalde Türkiye için yazmış diye düşünüyorsunuz ama Türkiye'yi düşünmeden yazmış" dedi.
Moghaddam'ın kitabında demokrasiyi dört kritere bağladığını belirten Kılıçdaroğlu, bu kriterlerin, şehir meydanı testi, iktidarı seçim sandığında gönderme testi, azınlıkta kalanların haklarının testi ve bağımsız yargı testi olduğunu söyledi.
İlk kriterin vatandaşların meydanlarda özgürce konuşmalarını kapsadığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, "76 milyon yurttaşın vicdanına sesleniyorum, özgürce meydanlara çıkıp konuşabiliyorlar mı?" diye sordu.
İkinci kritere değinen ve bu konuda iki temel sorun yaşandığını anlatan Kılıçdaroğlu, "Birincisi yüzde 10 seçim barajı. 'Değiştir' diyoruz. 'Bir diktatörün getirdiği darbe yasalarını değiştirelim' diyoruz, 'Hayır. Ben değiştirmeyeceğim' diyor. 'Ben de onunla aynı fikirdeyim' diyor. Bir diktatörün bir başka diktatörle aynı fikirde olması yadırganacak bir olay da değil. İkincisi, her seçim sonrası ortaya çıkan şaibeler" diye konuştu.
Üçüncü kriterin de çok ilginç olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, söz konusu kitaptaki, "Toplumun çoğunluğu azınlıkta kalanlara karşı ayrımcı politikaları destekler yönde oy verirse demokrasiden söz edilemez" ifadesini anımsattı.
Bağımsız yargı testine ilişkin kriteri de değerlendiren Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Moghaddam bunu Türkiye için yazmadı ama bakıyorsunuz Türkiye'yi anlatıyor. Bu demedi mi 'Ben falan davaların savcısıyım' diye. Demedi mi 'Yasama ve yargı benim için ayak bağıdır' diye? Parlamentoyu, yargıyı ayak bağı olarak görüyor. 'Sen diktatörsün diyorum. 'Ben diktatör değilim' diyor. O zaman nesin? Kusura bakma, diktatörün bozuntususun. Diktatörler mahkemeleri gayrı milli ilan ederler. Kendisi lehine karar vermediği zaman 'bunlar milli' değil. Oysa mahkemelerin milliliği yoktur. Ama onu öyle görüyor. Kendisine bağlıyor. Kendi istediği yönde karar verirse mahkeme kendi mahkemesi, mesele yok. Vermezse bunlar gayrı millidir. 'O mahkemelerin kapatılması gerekir' diyor."
Moghaddam'ın diktatörlükle yolsuzluklar arasında da bağlantı kurduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, kitapta, "Diktatörlüklerde vatandaşlar yolsuzluklara karşı sesini yükseltmekten korkarlar. Çünkü rejime karşı isyan olarak yorumlanacak bu hareketler ölümcül bir günah gibidir" ifadesi bulunduğunu kaydetti. Kılıçdaroğlu, diktatörlüklerde yolsuzluk, komisyon, rüşvetin normal bir süreçmiş gibi gündeme geldiğini belirterek, "Onun için rahatlıkla telefon ediyor 'Oğlum paraları sıfırladın mı' diye. Ne olacak, diktatör. İstediği yerde istediği mahkemeyi kaldırıyor. Savcıyı gönderiyor, hakimi değiştiriyor" diye konuştu.
-"Kitapta anlatılanlar Türkiye ile örtüşüyor"
Kemal Kılıçdaroğlu, söz konusu kitabın dünyada önemli bir kitap olduğunu kaydederek, kitapta anlatılanların yüzde yüz Türkiye ile örtüştüğünü ileri sürdü.
Kitapta, diktatörlerin, kadını kontrol altına almayı ilk hedef olarak gördüğüne ve ifade özgürlüğünü içeren güzel sanatları kontrol altına almaya odaklandıklarına işaret edildiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Bizim ülkemizde bunların tamamı geçerli" dedi.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Erdoğan'ın kitap okumayı bilmediğini, sevmediğini biliyorum. Ama yakınındaki arkadaşlara rica ediyorum. Bu kitabı alın ve ona okuyun. Hem ona hem Türkiye'ye hem dünyaya büyük bir katkıda bulunacaksınız. 'Ben diktatör değilim' diyor. Bu kitabı oku, diktatörün bütün özelliklerini göreceksin. Bu özelliklerin tamamının da sende olduğunu göreceksin. Ben boşuna bir adama 'diktatör' demem. Ben diktatöre 'diktatör' derim.
Bir diktatörün yönettiği bir ülkeyi yaşıyoruz. Bütün yurttaşlara söylüyorum. Renginiz, inancınız, kimliğiniz ne olursa olun. Bir olun beraber olun. Güzel Türkiye'yi, huzurlu Türkiye'yi yeniden inşa edelim."
-Okmeydanı'nda yaşanan olaylar
Kılıçdaroğlu, konuşmasında Okmeydanı'nda yaşanan olaylara da değindi.
Olaylar sırasında başsağlığı için cemevine giden, olayla ilgili olmayan vatandaşın bir kurşunla hayatını kaybettiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
"Öldürülünce bunlardan bir yandaş şöyle bir tweet atıyor; İstanbul Kızılay Şube Başkanı İlhami Yıldırım. 'Ya bu ülkede eşek gibi sessizce yaşayacaksınız, ya da defolup gideceksiniz.' Siz Erdoğan'ın bunu eleştirdiğini duydunuz mu? 'Yanlış yapıyorsunuz' dediğini, 'bu kişi Kızılay'dan atılacak' dediğini duydunuz mu? İşte toplumu bölmek, ayrıştırmak budur. Biz Uğur Kurt'a da üzülürüz, Ayhan Yılmaz'a da üzülürüz. Hiç kimsenin burnu kanamasın isteriz. Bu topraklardaki her kişi değerlidir, biz ona saygı gösteririz. Ama saygısızlığı nasıl inşa edebilirsiniz? Ne dedim toplumu bölüyor, ayrıştırıyor, renklere tahammül edemiyor, onun sonucu işte böyle tweet'ler çıkıyor. 'Ya bu ülkede eşek gibi sessizce yaşarsınız ya da defolup gidersiniz.' Senin defolup gitmen lazım, sen kimi nereye sokmuyorsun."
Devletin akılla, sabırla yönetileceğini belirten Kılıçdaroğlu, Başbakanın "Polislerin sabrına şaşıyorum" sözlerini de eleştirdi.
Bir Başbakanın bu sözleri söyleyemeceğini savunan Kılıçdaroğlu, "Erdoğan, bütün bunları emin olun bilinçli yapıyor, koltuğunu korumak için. Vatandaşları bölmek, ayrıştırmak, düşman kampları yaratmak... Ama bu ülkenin insanı ayrışmadı, bölünmedi, beraber olmak istiyor ama o ısrarla 'bölünün, ayrışın, kavga edin' diyor, Niye ayrışsın" diye konuştu.
Bu milletin ulusal kurtuluş savaşını beraber verdiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, şu değerlendirmeleri yaptı:
"O koltuğunu korumayı, ayrışmaya borçlu. Bunu yapmak istiyor, biz her türlü uyarıyı yapıyoruz, sorumluluk üstleniyoruz, ülkenin ayrışmasına izin veremeyeceğiz. Bölünmesine, kavgaya izin veremeyeceğiz. Sadece biz mi uyarıyoruz? Hayır. Erdoğan, Almanya'ya gitti, Merkel'in yaptığı bir açıklama var; 'sorumluluk bilinciyle hassas davranacağını bekliyorum' diyor. Diplomatik bir dille en ağır uyarıdır bu. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na, böyle hitap ediyor. Neden? Erdoğan'ın kendisini yönetmeyi beceremediğini, kontrolü kaçırdığını o da çok iyi biliyor. Böyle bir ağır eleştiriye emin olun ben çok üzüldüm. Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanlık koltuğunda oturuyor, bir başka ülkenin Başbakanı ona 'şöyle davranacağını umuyorum' diyor. Neden? 'Çünkü Almanya'da huzur istiyoruz, Türkler burada kavga etmesin' diyor. 'Sen kavgaya geliyorsun buraya diyor, umarım bunu yapmazsın' diyor, diplomatik dille en ağır sözler. Erdoğan sadece kendi itibarını değil, Türkiye'nin itibarıyla da oynuyor. Eğer Türkiye'nin güçlü olmasını, barıştan yanaysanız, o zaman yeniden düşünmek zorundayız, bunu sağlayabiliriz."
-TOBB Genel Kurulu
Geçtiğimiz hafta TOBB Genel Kurulu'na katıldığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, devletin bir protokolü olduğunu ve bütün kurumlarda o protokole uyulduğunu söyledi.
"Ama ne hikmetse işveren dünyasının yaptığı toplantılarda bu protokol kurallarına uyulmaz" görüşünü savunan Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Erdoğan gelir, konuşur ve çeker gider. Ben de onlara diyorum ki 'Arkadaşlar siz korkuluk musunuz? Devletin protokolü var, uygulamak zorundasınız. Uygulamayacaksınız bu toplantıları niye yapıyorsunuz.' Protokolü uygulayın, herkes ona göre çıksın konuşsun. Bunu yapmıyorlar. Çıktı konuştu 'ben diktatör değilim, şu önde oturan var ya önde oturan, Anamuhalefet partisinin genel başkanı bana diktatör diyor. Ben diktatör olsam sen meydanlarda böyle gezemezsin' diyor. Sevgili Erdoğan, ben meydanlarda cesaretle geziyorum, sen benim konuşmama tahammül edemiyorsun, korkup kaçıyorsun. Sanıyor meydanlar kendisinin tapulu malı. Meydanlar senin değil, meydanlar halkın. Elbette meydanlarda gezeceğiz. Zaten diktatörlerin temel özelliği, çok korkak olmalarıdır. Benim konuşmamı dinlemeye tahammül edemiyor çünkü hemen müdahale edecek. Müdahale ettiği zaman da cevabını alacak, o nedenle kaçmayı tercih etti ve gitti. Elbette ki diktatörlük önemlidir, birisinin diktatörlüğe soyunması, siyaseten hepimizin tahlil etmesi ve irdelemesi gereken bir olaydır. Ben ona 'diktatör' dedim. Doğru. Hatta 'diktatör bozuntusu' da dedim. O da doğru."
(Bitti)