"Adamı sırf kendi takımının sevdasından ve farkına varmadan kendi takımını kayırmaya çalışırkenki davranışlarından dolayı bu görevden uzaklaştırdık. Bu yaptığımız hatayı aylar yıllar sonra anlayacağız."
TRTSPOR'da önceki akşam yayınlanan 'Basın Tribünü' programında bu kez çok farklı bir kişilik ve çok farklı sektörden bir konuk vardı. Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Ertan Tezcan şike skandalının, medya ve futbol dünyası üzerinde yarattığı travma üzerine ilginç açıklamalarda bulundu. Tezcan'ın açıklamaları ve program yorumcularının sorularına yanıtları şöyle:
Bu olaylar Türkiye’de çok ciddi bir travma yarattı. Futbol seyircisinde, sporcularda, yöneticilerinde ve maalesef basın mensuplarında da travmaya neden oldu. Travmadan rant sağlayan birkaç basın mensubu dışında, akil mesajlar veren basın mensupları da iki arada bir derede kaldılar. Kimsenin boyutlarını öngöremediği bir toplumsal travmaya neden oldu ve herkes hazırlıksız yakalandı.
Ders verdiğim üniversitede benim spor psikolojisi dersime 600 kişi giriyor. Kaç kişi Fenerbahçe taraftarı diye sordum 200’e yakın el kalktı, “Fenerbahçe’nin şike yaptığına kaç kişi inanıyor?” dedim, hiç kimse el kaldırmadı. Aynı sayıda Galatasaray taraftarına da sordum hepsi el kaldırdı. Üniversitede okuyan iki kitlenin çatışması büyük bir travmaya sebep oluyor. Bizim yaşamın hiçbir döneminde “objektif bakma” geleneğimiz maalesef yok. Türkiye’de sporun düzelmesi için kitlesel kavgaların olmaması için, medyada kendini duayen gibi gösteren kişilerin bu travmaları körüklememesi gerekiyor. Ben medya patronu olsam bu insanlara “Bu gergin ortamda sizin yorumlarınız toplumu daha çok geriyor, travmayı çok diri tutuyor” derim ve bu insanları bulundukları yerlerden belli bir süre uzak tutarım.
Bu travmaya medya mı neden oldu?
Bu olayda en çok travmaya uğrayan medya oldu. Kimseye yaranamadı. Taraf olmaya kalktı eline yüzüne bulaştırdı. Bir doğru vardır bir de doğru algılanan vardır. Mehmet Ali Aydınlar federasyon başkanlığı için bence doğru kişiydi. Federasyon özerkleştiğinden beri babasının birikimiyle değil, kendi birikimiyle bir noktaya gelen bir kişi bu ülkede ilk defa Futbol Federasyonu Başkanı oldu. Biz Türkiye futbol Federasyonu'nu kendini yoktan var eden bir adama teslim ettik, sonra da aynı adamı sırf kendi takımının sevdasından ve farkına varmadan kendi takımını kayırmaya çalışırkenki davranışlarından dolayı bu görevden uzaklaştırdık. Bu yaptığımız hatayı aylar yıllar sonra anlayacağız. Bence Mehmet Ali Aydınlar bütün iyi niyetiyle bilinç dışında Fenerbahçe’yi kayırmak isterken bu sıkıntıları yaşadı diye düşünüyorum. Çok kıymetli bir başkanı biz fark etmeden toplumun içinde yok ettik. Bunu zamanı gelince bundan sonraki uygulamalardan çok açık fark edeceğiz. İlk bakışta, ne söylendiyse hiçbiri yerine getirilmedi. Başkan tarafından zamana bırakıldı ve soğutularak yenecek bir yemek olarak algılandı. Tapelerin bir kısmında Başkanın çalışma grubunda, yakınında olan insanlarla da ilgi bilgiler ortaya çıkınca başka türlü sıkıntılar belirdi. Başkanın açıklamasında ciddi bir çelişki vardı. Aydınlar’ın “Ben haksızsam, Fenerbahçe kulübüne 45 bin lirayı ben vereceğim” talihsiz bir açıklamaydı. Bu açıklama “Evet şike vardır. Zaten yoksa da Fenerbahçe’ye para ödenecek, o zaman parayı ben veririm” anlamına geliyor. Bunun karşılığında “Sen federasyon başkanıydın niye gerekli cezayı vermedin” denilebilir. Orada da “Ben Fenerbahçeliyim bunu yapamazdım” ikilimi var. Aydınlar açıklamasını “Futbol Federasyonu başkanlığı çok şerefli bir görev ancak ben Fenerbahçeli kimliğimle bu şartlarda bu göreve uygun olmadığımı düşünüyorum” şeklinde yapabilirdi. Keşke Mehmet Ali Aydınlar bu sıkıntıların olmadığı bir dönemde başkanlık yapsaydı ve Türk futbolunu da kurumsallaştırsaydı. Bugün Türk futbolunun en büyük sorunlarından biri kurumsallaşmamış olmasıdır. Kurumsallaşmamış kulüpler, kurumsallaşmamış bir federasyon yapısı oluşturuyorlar, oluşan yapı da genelde biraz siyasi erke, çoğunlukla da ahbap çavuş ilişkisine bağlanıyor. Mehmet Ali Aydınlar’da ekibini çeşitli nedenlerden kuramadı, çarpık bir yapı oluştu. Çarpık yapı gecikince, Fenerbahçe’ye zarar vermeyeyim duygusu ortaya çıkınca daha sıkıntıya girdi.
Aziz Yıldırım yaptığı savunmada, kendisine istinat edilen suçları değerlendirmek yerine başkalarını da suçlayıcı ifadeler kullandı. Bunun psikololojik değerlendirmesini nasıl yaparsınız?
Çok basit bir örnekle açıklayayım, bir çocuğu kopya çekerken yakalayan öğretmen 0 verir. O çocuk 2 gün sonra gelir öğretmene kopya çeken diğer arkadaşlarını şikayet eder. Bizdeki geleneksel yapı kendi hakkını aramayı ve kendini savunmayı kendi yanlışımız üzerinden değil, hep başkalarının yanlışları üzerinden kurarız. Bu olayda Aziz Yıldırım’ı mazur görüyorum çünkü cezaevinde yatarak, o şartlarda değil, dışarıda daha sakin, mantıklı insanlarla da konuşarak bir savunma hazırlaması daha sağlıklı olacaktı. Kendisine yol gösteren bir takım insanlarında çok sağlıklı olmadıklarını ve Aziz Yıldırım’ı yanılttıklarını düşünüyorum. Dışarıda yönetirkenki narsist yağı ayrıdır bir de mağdur olduğunda, içerde yalnız kaldığında o narsist yapının zedelenmesi ayrı bir olaydır. Dışarıda olsaydı mutlaka kendini daha iyi savunacaktı. Bu narsistlik zedelenmesi, onun kendisine hiç yakışmayan ve etik olmayan bir şekilde savunmasına neden oldu. Mağduriyet psikolojosi başkalarını da suçlayarak savunma şeklini yaratır.
Galatasaray “Biz 0 tolerans istemiyoruz” dedi ve bir dönem şampiyonluklarına dışarıdan katkı sağladığı iddia edilen Mehmet Ali Ağar’ı ve teşvik primi verdiği iddia edilen Ergün Gürsoy’u delege yaparak bizim yerimize onlar oy kullansın söyleminde bulundu. Bunun değerlendirmesini nasıl yaparsınız?
Bir psikiyatrist kimliğimle şunu söyleyebilirim; Bu şike olayıyla, temel amacı insanları eğlendirmek olan, daha sonra endüstirileşmiş, bir çeşit bilinç dışında artık eskisi gibi insanların savaş alanına çıkıp birbirini kesmediği, onun yerine spor müsabakasında bağırıp çağırarak rasyonelize ettiği bir alanda kendi bacağımıza çok fazla kurşun sıktığımızı düşünüyorum.
'Galatasaray'ın söylemi yanlış'
Galatarasay’ın söyleminde ise yanlış bir psikoloji var. Bu yöneticiler açısından ebedi dost ezeli rekabet deyimi bence hikaye. Ünal Aysal’ın kitle psikolojisini çok iyi algılamadığını düşünüyorum. Bunu algılayan bazı yöneticiler onun gibi düşünmediklerini çok açık ve net söylediler ancak futbol kulüplerinde genelde en diktatör vari yapı mevcut. Bu durum Galatasaray’ın başına gelseydi ne olurdu? Galatasaray ilk iş, “Bizim başkanımızla işimiz bitmiştir” şeklinde bir tavır sergilerdi çünkü o camianın bakış açısı o şekilde diye düşünüyorum.
Mehmet Ali Aydınlar’ın Fenerbahçeli kimliğinin karar aşamasında geciktirdiğini ve bu durumun başına dert olduğu konusunda hemfikiriz. Şu anki başkan Yıldırım Demirören’de tıpkı Aydınlar gibi bir takımın taraftarı olarak geldi. Önümüzdeki süreçte alınan kararlar içinde Beşiktaş hiç ceza almayabilir. Bu durumu Yıldırım Demirören topluma nasıl izah edecek?
Bence izah edemez. Yüzde yüz doğru bir kararda vermiş olsa birçok fanatik insanlar tarafından tenkit edilecek. Türkiye’de kitlelerin Futbol federasyonu Başkanının tarafsızlığına inanması lazım. Tarafsız olmasa bile öyle söylemlerle gelir ki kişileri ikna eder.
Fenerbahçe’nin büyük bir camia olduğunu herkes kabul ediyordu ancak bu süreçte inanılmaz büyük bir camia olduğunu ortaya koydu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Ahde vefa ve mağduriyet duygusu bizim ülkemizde sizi başbakan bile yapabilir. Mağdur olduğunuz zaman ahde vefa duygusu devreye girer ve yiyecek bir somun ekmeği bile varsa sizinle paylaşır. O duygunun ortaya çıkmasından başka bir şey değil bu.
Fenerbahçe futbol takımının psikolojisini nasıl buluyorsunuz, özellikle kendi stadında 36 maç kazanmasını neye bağlıyorsunuz?
Türkiye’de psikolojiye çok önem verildiğini düşünmüyorum, verilseydi her takımda bir psikiyatris olurdu. Fenerbahçe kendi terapisini kendi yapmaya çalıştı, bir noktaya kadar olan alanda da başarılı oldu. Ancak motivasyon terapisinin geldiği bir nokta vardır ve artık ters tepmeye başladı. Emre’nin agresif hareketleri arttı, bir takım oyuncular takım için oynamamaya başladı, takımı ateşleyen futbolcular transfer olmak istedi vs. Orada ruhsal yönden sağlıklı olan futbolcular ki bunların başında bence Alex gelir, sağlıklı bir tavır sergiledi. Aykut Kocaman’ın zaman zaman iniş çıkışları olduğunu gözlemliyorum. Volkan Demirel’in olumsuz etkilendiğini düşünüyorum.
Aziz Yıldırım’ın “3 yıl üst üste şampiyonuz” sözü toplumda psikolojik bir baskıya neden olmuyor mu? Taraftar bu işin neresinde duruyor? Kim mağdur kim suçlu?
Bence taraftar mağduriyet, suçluluk psikolojosi içinde olmamalı. En yoğun travmaya uğrayan insanlar aslında bu işin travmasını çok çekmemesi gereken insanlar. Bizim ülkemizde çok hızlı kitlesel paranoya oluşur. Bizde sorgulama huyu pek yoktur. Bu tür açıklamalar belli gruplarda toplumsal paranoya yaratmıştır. Mağduriyet durumunda kendini savunurken kitlesel paranoyayı bulaştırmadan, başka takımları mümkün mertebe rencide etmeden savunmak gerekir. Ali Şen Denizlispor maçından sonra “ Son maça kadar futbol takımının işidir, son maç yönetimin işidir” diye bir açıklama yaptı. Hiç kimse de bunu yazmadı ve sorgulanmadı.
Ali Şen’in o sözünden bir sene evvel ligin son 8 haftasında küme düşme hattında olan takımlar, 7 galibiyet 1 beraberlik gibi sonuçlar aldı. Soyunma odasına giren Diyarbakırspor başkanı “Bu maçı kaybetmezseniz kendimi öldürürüm iş hayatım biter” demiş ve Elazığ maçı 2-1 kazanarak ligde kaldı. Bunların hepsi yazıldı.
2002 – 2003 sezonunda, Diyarbakırspor - Elazığspor maçı oynandığı dönemde Elazığ’daydım ve o maçtan sonra bir futbolcuyu da tedavi etmek zorunda kaldım. Çok başarılı bir futbolcuydu ancak yaşanan olayın travması sonucunda futbol hayatında ileri gidemedi.
Bizim ülkemizde ahbap-çavuş ilişkisi enteresan sonuçlar doğurur. Haluk Ulusoy adaylıktan çekilmesi ile ilgi “Ben çekiliyorum çünkü kuzenimin eşi aday oldu” şeklinde bir açıklama yaptı. Bu tür bir açıklamayı dünyanın başka hiçbir ülkesinde duyamazsınız.
7-1 biten Lyon Dinamo Zagrep maçında bence mutlaka şike vardı ancak UEFA başkanı Fransız olduğu için örtbas edildi. Bir takım başkanı Futbol federasyonu Başkanı olduğunda aynı endişeyi , basın taraftar, herkes duyuyor.
Yıldırım Demirören’in “Kanayan parmağı keseceğiz” şeklinde bir sözü var. Bu cümleden ne anlam çıkarmak gerekiyor?
Yıldırım Demirören Beşiktaş’ın başına geldiği zaman 20 bin TL civarında bir borcu vardı, şu anda da bildiğim kadarıyla 500 bin TL civarında. Ben baktığım zaman çok açık ve net Başkanı başarısız buluyorum. O zamanda benzer bir söylemde bulunmuştu. Bence başkan parmağını değil kolunu kesti !!! Bir başkan çok başarılı olur, takımını Avrupa’da bir başarıya taşır, ilişkileriyle kulübü ileriye götürür, o insana “Sen çok iyi işler çıkardın, inanılmaz bir altyapı kurdun, maliyeyi çok iyi idare ettin, harika bir başkansın, gel aynısını Türkiye Futbol federasyonunda da yap” denir, o zaman kimse bir şey söyleyemez. Ancak bir başkanın, kulübünü UEFA ile mahkemelik hale getirmiş, bir çok yanlış transferler yapmış, altyapısıyla övünen Beşiktaş’ın altyapısı kalmamış ve bunun gibi bir çok başarısızlığı bence Futbol Federasyonu Başkanlığına taşımaması gerekiyordu. İç görünün her insanda aynı oranda geliştiğini söyleyemeyiz. Kangren olmuş bir kol kanayan parmak seviyesine indiriliyorsa zaten söylemsel olarak yanlıştır. Eğer ifadesini “Başta parmak kanıyordu zamanında müdahale edemedik şimdi kangren oldu ve kolu keseceğiz” şeklinde yapsaydı desteklerdim. “Kanayan parmağı keseceğiz” sözünün anlamı, “Siz karışmayın fazla yorum yapmayın, akıl karıştırmayın, biz bunu bir şekilde halledeceğiz” demektir bana göre.
Genel çerçevede bu süreç nasıl yönetilmeliydi?
İstisnalar dışında medya bu süreci çok akil yönetmeye çalıştı. Birkaç kişi yangının üzerine körükle giderek toplumsal travmayı arttırdı. UEFA sisteminin de tarafsızlığına inanmıyorum. O sistemi bizim yönetemediğimizi düşünüyorum. Bu sürecin yönetiminde, insan, spor, futbol psikolojisi ile ilgili bilim adamlarını çağırıp destek alabilirlerdi. Kontrolsüz bir güç ortaya çıktı.
Fenerbahçe – Galatasaray ve Fenerbahçe – Trabzonspor arasında çok büyük bir kutuplaşma oldu. Bir araştırmaya göre insanın yaşadığı en büyük acıyı unutma süresi 13 gün deniliyor. Bu olaylar da unutulur mu?
Bu tür bir olay asla unutulmaz. 13 günde unutulan toplumsal gerçek travmalardır, bu olay ise pompalanmış bir travmadır.
Meslektaşım Prof. Dr. Mete Düren’in yerinde olsaydım Demirören’e “Bu iş şu dönemde senin için çok uygun değil” diye uyarırdım. Böyle bir uyarıda bulunmak yerine yedekte olmasına rağmen futbol federasyonunun sözcülüğünü kabul etti. Bizim toplumumuzda duygular devreye giriyor, mantık ve akıl tatile çıkıyor. Ne zaman duyguların ve mantığın aynı anda çalıştığı bir toplum olarak iş yapacağız, o zaman hiçbir sorun kalmayacak.
Basın Tribünü programında ortaya çıkan, geçtiğimiz sezon Galatasaraylı futbolcuların bankaya yatırdıkları paradan 2 milyon TL zarar etmesi ve Galatasaray’ın çok kötü bir sezon geçirmesi ile ilgili Prof. Dr. Ertan Tezcan şu yorumu yaptı:
Futbolcu psikolojisi ile ilgili hep şu örneği veririm; Pazartesi günü işe bisikletle giderken, Salı günü çok lüks bir araba ile gidiyorsun. Bulunduğun yeri hazmederek hareket etmek gerekli. Çok hızlı geçişler ciddi psikolojik sorunlara yol açabiliyor. Sporda yetenek yetiştirmede bir sorun yok ancak 18 yaştan sonra zihinsel kapasitenin fiziksel kapasite kadar devrede olması gerekiyor. 2 milyon TL’lik bir zarar futbolcunun psikolojisini olumsuz etkiler. Bizde danışma alışkanlığı maalesef yok. Arda Turan’ın 2 yıl önce danıştığı profesyonel yardım aldığı biri olsaydı bugün daha iyi bir takımda oynardı.
Fenerbahçe’nin seyirci cezası aldığı ilk maça 50 bine yakın kadın ve çocuk gitti. Fenerbahçe taraftarının kulübüne bu denli sahip çıkacağını bekliyor muydunuz ve bu fotoğrafı nasıl yorumlamalıyız?
Kadın seyirci önünde oynamak aslında motive etmez. Gerçek motivasyon, dış motivasyonun iç motivasyona çevrilmesidir. İlk maçta kulağına gelen her zaman alıştığı ses değildi ve motivasyonu sağlayamadı. 2. Maçta alışkanlık kazandı. Stadın kadın ve çocuk taraftarla dolması beni şaşırtmadı, orada insanları çeken öncelikli olarak Fenerbahçe duygusu, sonra da mağduriyet duygusuydu. Eşimize yasaklandı biz çıkarız dedi kadınlar. İstiklal harbinde de cephede kadınların mücadelesiyle aynı psikolojidir.
İnsanlar bu olaylardan etkilenip futboldan soğudular. Toplumsal psikolojiyi iyileştirmek için nasıl bir yol izlenmeli?
Ben eğitime inanan bir bilim adamıyım. Taraftar dediğimiz kitle, öbür stadın koltuğunu söken kıran bir topluluk. Aslında milli servete zarar veriyor, kendi stadındaki koltuk da, karşı takımın stadındaki koltuk da hepimizin malı. Toplum olarak bunu öğrenmeliyiz. Küfür ederken karşı tarafta bir akrabamızın, dostumuzun olduğunu göz önünde bulundurmalıyız.