Dünya Pozitif Psikoloji Kongresi’nin 3’üncüsü 27-30 Temmuz 2013 tarihlerinde, ABD’nin California Eyaletinin Los Angeles şehrinde gerçekleştirildi. Dünyanın hemen hemen her yerinden, pozitif psikoloji alanında çalışan bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirilen kongreye ayrıca alanın önde gelen isimlerinden Martin Seligman, Sonja Lyubomirsky, Mihaly Csikszentmihalyi, Antonella Delle Fave, Jeanne Nakamura gibi bilim insanları da renk kattı.
Henüz oldukça yeni ve gelişmeye devam eden bir alan olan pozitif psikolojiye, dünyanın her yerinden olan yüksek ilgi sevindirici niteliktedir. İnsanlık adına sevindiricidir, savaşların, haksızlık ve adaletsizliklerin, açlık ve yoksulluğun olduğu bir dünyada, pozitif psikoloji insanların daha iyi bir yaşam için neler yapması gerektiği ile ilgilendiği için sevindiricidir. Kongrede insanın olumlu ve güçlü yönlerine yönelik, başta mutluluk olmak üzere, psikolojik sağlamlık, affedicilik, yaşam kalitesi, iyimserlik gibi onlarca konuda yapılan bilimsel çalışmalar sunuldu. Sunumu yapılan çalışmaların en dikkat çekici yönü, kültürlerarası çalışmaların çokluğu ve dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleştirilen psikolojik iyi oluş ve mutlulukla ilgili çalışmaların çokluğuydu.
Pozitif psikoloji akımı batı orjinli olarak ortaya çıkmış bir disiplindir, dolayısıyla da insan iyi oluşuna ve mutluluğa bakış genel olarak batı medeniyetleri perspektifinden olmaktadır. Ancak dünyadaki özellikle Çin, Japonya, Kore gibi uzak doğu medeniyetlerinin, Hindistan’ın ve Türk-İslam medeniyetlerinin sahip oldukları köklü gelenek ve kültürleriyle pozitif psikolojiye büyük katkılar sağlayacağı düşüncesindeyim. Bu kongrede özellikle buna yönelik girişimlerin ve çalışmaların başlamış olduğunu gözlemleme fırsatı buldum. Örneğin, sunulan bildirilerde Hindistan ve Çin gibi ülkelerde mutluluğun nasıl algılandığına ve batı perspektifi ile tanımlanan iyi oluş ve mutluluktan nasıl farklılaştığına yönelik çalışmalar ilgi çekiciydi. Sonuçta mutluluk kavramı, zihinsel açıdan evrensel olmasına rağmen, anlamının ne olduğu ve belirleyicilerinin neler olduğu kültürden kültüre değişebilmektedir. Kongreye Türkiye’den katılım ise neredeyse yok denecek kadar azdı. Görebildiğim kadarıyla benim dışımda bir kişi daha vardı. Bunda ABD’nin uzak oluşu ve katılım ücretinin çok yüksek olmasının da etkili olduğunu düşünüyorum. Üniversitelerimiz ve Tübitak gibi kuruluşlar bu tür bilimsel çalışmalara katılımı destekliyor ve akademisyenleri teşvik ediyor ancak, verilen desteklerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Bir akademisyenin en azından yılda iki kez böyle büyük kongrelere ve sempozyumlara katılması gerektiğini düşünüyorum. Ancak akademisyen maaşıyla bunu başarmak oldukça zor gözüküyor. Dolayısıyla üniversitelerimizin verdikleri destekleri yeniden gözden geçirmesi gerektiği kanaatindeyim.
Kongrenin önemli yönlerinden birisi de, pozitif psikoloji uygulamalarına yönelik yapılan sunumlar ve atölye çalışmalarıydı. Bu konuda özellikle Fredrike Bannink’in pozitif bilişsel davranışçı terapi ile ilgili çalışmaları dikkat çekiciydi. Bunun dışında, pozitif psikolojinin eğitim, sağlık, askeriye ve çalışma yaşamına uygulanmasıyla ilgili de çok sayıda çalışmanın yapıldığı gözlemlendi.
Kongre vesilesiyle Los Angeles’ı da görme ve gezme fırsatım oldu. Bu konudaki gözlemlerimi de bir sonraki yazımda ele almaya çalışacağım.
Güzel ve mutlu bir hafta geçirmeniz dileğiyle…
Not: Kongre bildiri özetleri kitapçığına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.ippanetwork.org/assets/1/7/IPPAThirdWorldCongressProgram.pdf
Dr. Tayfun Doğan
Psikolojik Danışman